Arama Sonuçları..
Toplam 9 kayıt bulundu.COVID-19 VE SOLUNUM CİHAZLARININ STERİLİZASYONU
Covid-19 ile mücadelede özellikle yoğun bakım hastaları için solunum cihazları hayati önem taşımaktadır. Solunum cihazları akciğer fonksiyonlarının desteklenmesinde hayat kurtaran aktörler olmakla birlikte uygun sterilizasyon sistemleriyle desteklenmediklerinde enfeksiyon odağı olma riski taşımaktadırlar. Bu yazıda solunum cihazları sterilizasyonuna bir çözüm önermeye çalışacağım. Covid-19 56°C’da 15 dakikada 10,000 de bire düşmektedir. Dolayısıyla sıcaklıkla bir dekontaminasyon sağlanabilir. Fakat diğer mikrobiyolojik ajanlarla ilgili risk sürer. Solunum cihazlarının bir hastadan diğerine çapraz kontaminasyon riski taşıdığı 1960 lı yıllardan beri tartışılmaktadırSolunum cihazlarının Ps. Aeruginosa enfeksiyonunu yaymada etkili olduğu Phillips & Spencer tarafından 1965 te gösterilmiş, Dr J L Whitby (Queen Elizabeth Hospital-1970) etilenoksit, formaldehit, vb. değişik yöntemlerle sterilizasyon denemeleri yapmıştır.Tubing, sökülebilir parçalar vb. parçaların her hastanede bulunan otoklav, vb. sistemlerle etkili şekilde sterilizasyonu mümkündür. Ancak solunum cihazının kimyasal olarak elektronik, vb. sistemlere zarar vermeyen, yüksek sıcaklık kullanmayan, iç kısımlara erişim için stserilizasyon sırasında cihazın çalışır durumda olabildiği sistemlerin kullanılması uygun olacaktır.Daha önceki tecrübelerimiz ışığında bu tür tüm elektromekanik sistemler için en uygun sterilizasyon yönteminin VHP ( Vaporised HydrogenePeroxite-H2O2 ) olduğunu düşünüyorum.Öncelikle hidrojen peroksitli sterilizasyon sistemlerini kısaca tanıtmak istiyorum. Vücudumuz; yabancı mikroorganizmalar ile savaşmak için bazı hücrelerimizde bazı enzimler vasıtasıyla H2O2 üretir. Görev tamamlandığında ise peroksiredoksin enzimi salgılayarak hidrojen peroksidi su ve oksijene dönüştürür.Aynı yöntem mikrobiyolojik ajanlarla savaşmak için hidrojen peroksit buharı üreten cihazlarla da yapılabilir.Hidrojen peroksit buharı "kalıntısız" doğası ve yüksek etki gücü nedeniyle (kalıntıları sadece oksijen ve sudur) tercih edilen bir biyo-dekontaminasyon sistemidir. Düşük sıcaklıklı ve buhar fazlı uygulaması geniş bir kullanım alanı sunmaktadır.HPV bakteri, bakteri sporları, virüs ve mantarlar da dahil olmak üzere, geniş bir yelpazede birçok organizma ve organizma sınıflarına karşı test edilmiş etkisi ispatlanmıştır. Bununla birlikte mikroorganizma çeşitliliğinin çok fazla olması nedeniyle testler halen devam etmektedir.HPV Spaulding sınıflandırmasında otoklavla birlikte en üst kısımda konumlandırılmıştır. Bulunduğumuz ortamda izin verilen üst sınır1 ppm (Milyonda bir) olup 70 ppm ani ölüm riski getirmektedir. Sterilizasyon içinse 300 ppm’in üzerinde değerler kullanılmaktadır. Dolayısıyla katalitik etki yaratmaması için AISI 316 kalitede aslanmaz çelik iç yüzeylere sahip, sıcaklığı 25 °C’ın üzerinde olan, besleme ve emiş hatlarında HEPA filtreler, eksoz hattında hidrojen peroksiti su ve oksijene dönüştüren gaz sızdırmaz yapıda yüksek güvenlikli otomatik sterilizasyon kabinleri kullanımı gereklidir. Bu sistemlerin tümü Tübitak Teydep desteğiyle geliştirilmiş kullanımı kolay ve güvenli ürünlerdir. Sterilize edilecek malzemeler kontamine taraftan konulur, işlem sonrası temiz taraftaki diğer kapıdan alınır. Her işlem sonrası raporlama yapılır.İşlem sırasında solunum cihazı çalışır durumda olduğu için hava yolundaki tüm iç aksam da sterilize edilir Sistemin validasyonu Geobacillius steraoiththermophilus biyoindikatörlerle yapılır. Sağlıklı günler dileklerim ve saygılarımla. Hazırlayan:Naci SivriUçak Mühendisi 15/04/2020
https://akdeniztanitim.com/covid-19-ve-solunum-cihazlarinin-sterilizasyonuDezenfektanlar ve Sağlığa Etkileri
Dezenfektanlar dezenfeksiyon amacıyla kullanılan, mikroorganizmaları hücre zarı işlevini bozmak, hücre proteinlerini denatüre etmek, enzimlerin aktivitesini bozmak ve nükleik asitleri etkilemek gibi yollarla mikrobisit veya mikrobiyostatik etki özelliğine sahip maddelerdir.Kimyasal dezenfektanlar zararlı mikroorganizmaları kontrol etmek, önlemek veya yok etmek için kullanılan kimyasal maddelerdir. Hastaneler, sağlık tesisleri, gıda ürünleri üretim tesisleri, sıhhi ve benzeri hizmetler veren sektörlerden evlerimize kadar mikroorganizmaların neden olduğu hastalıkları ortadan kaldırmak için sıklıkla kimyasal dezenfektanlar kullanılmaktadır. Kimyasal dezenfektanlar, düzgün kullanılmadıkları takdirde çalışanlar için tehlikeli olabilir. Bazı kimyasal dezenfektanlar yanıcı ve patlayıcıdır. Uyumsuz kimyasallarla şiddetli reaksiyona girebilir ve toksik gazlar üretebilirler. Tüm kimyasal dezenfektanlar, doğası gereği, canlı organizmalar için potansiyel olarak zararlı veya toksiktir. Diğer toksik maddeler gibi, kimyasal dezenfektanlar vücuda alındıktan sonra insanlar için zararlı olabilir.Bununla birlikte, kimyasal dezenfektanlar, güvenlik önlemleri ile uygun şekilde kullanıldığında etkili ve güvenli araçlar olacaktır. Yanlış kullanılırlarsa, kullananlar için tehlikeli ve zararlı olabilirler. Dezenfeksiyon, hastalıklara neden olabilen mikroorganizmaları kontrol etmek veya yok etmek için kimyasal veya fiziksel araçların kullanıldığı bir süreçtir. Dezenfeksiyonun etkinliği ile ilgili üç seviye dezenfeksiyon vardır; 1) Yüksek seviyeli dezenfeksiyon, çok sayıda bakteri sporu hariç tüm mikroorganizmaları yok eder,2) Orta seviye dezenfeksiyon kontrolleri Mycobacterium tuberculosis, bitkisel bakteriler, çoğu virüs ve mantarlara etkili olup ancak bakteri sporlarını mutlak yok etmez,3) Düşük seviyeli dezenfeksiyon, çoğu bakteri, bazı virüs ve mantarları yok eder, ancak Mycobacterium tuberculosis veya bakteri sporları gibi dirençli mikroorganizmaların yok edilmesine güvenilemez.Dezenfekte edici ajanlar, bakteri, virüs veya mantar gibi zararlı mikroorganizmaları kontrol etmek veya yok etmek için kullanılan maddelerdir. Birçok dezenfektan, eylemlerinde spesifik değildir ve bir dizi mikroorganizmaya karşı hareket etmektedir. Kimyasal dezenfektanlar kimyasal özelliklerine göre gruplandırılabilir. Hücre duvarını parçalamak, proteinleri veya lipitleri denatüre etmek, oksidasyon, alkilasyon gibi mikroorganizmaları yok etmek için dezenfektanın konsantrasyonu, temas süresi, sıcaklık, pH, organik maddelerin ve metal iyonlarının varlığı gibi çeşitli etki modlarında çalışırlar. Kullanılacak dezenfektan seçimi belirli durumlara bağlıdır. Bazı dezenfektanlar, etkili dezenfeksiyon için mikroorganizmaları yok etmedeki geniş spektrumu nedeniyle kabul edilirler. Diğerleri daha az sayıda hastalığa neden olan organizmayı yok ederler ancak kimyasal dezenfektanlar insan için daha az veya toksik olmadığı ve gerekli dezenfeksiyon seviyesi düşük olduğu için tercih edilir. Sürfaktan etkiye sahip olan ve “tek aşamalı” işlemde temizlemek ve dezenfekte etmek için kullanılan dezenfektanlar bulunmaktadır. Kimyasal Dezenfektan SınıflarıDezenfektanlar kimyasal bileşimleri temelinde sınıflara ayrılabilir ve her sınıfın özellikleri, tehlikeleri, toksisiteleri ve çeşitli mikroorganizmalara karşı etkinliği vardır. Sınıflar aşağıdaki gibidir:1. Alkoller: Genellikle %70 izopropil veya %60 ila 80 etil formundaki alkoller yaygın kullanılan dezenfektanlardır. Bakterilere ve kılıflı virüslere karşı etkilidirler. Alkoller bakteri sporlarına ve kılıfsız virüslere karşı etkili değildir. Alkoller antiseptik etkileri biraz yavaştır.2. Aldehitler: Aldehitler geniş spektrumlu dezenfektanlardır. En yaygın olarak kullanılan ajanlar formaldehit ve gluteraldehid'tir. Aldehitler bakteri, mantar, virüs, mikobakteri ve bakteri sporlarına karşı çok etkilidir.3. Klor Bileşikleri: Klor bileşikleri, geniş spektrumlu olarak kabul edilir, bakterilere, kılıflı ve kılıfsız virüslere, mikobakterilere ve mantarlara karşı etkilidir. Yüksek konsantrasyonlarda, klor bileşikleri sporları öldürücü olabilir. En yaygın kullanılan ajanlar klor dioksit, sodyum hipoklorit (klorlu ağartıcı) ve kalsiyum hipoklorittir.4. İyot Bileşikleri: İyot bileşikleri geniş spektrumlu olup çeşitli bakteri, mikobakteri, mantar ve virüsler için etkili kabul edilir. İyot tentürü cilt kesikleri ve sıyrıklar için antiseptik olarak kullanılabilir. İyot maddeleri, kuaterner amonyum bileşikleri ve organik döküntüler tarafından inaktive edilir. Bir iyodofor, iyot ve bir çözündürücü ajan veya taşıyıcının bir kombinasyonudur. Ortaya çıkan kompleks, sürekli salınımlı bir iyot haznesi sağlar ve mikroorganizmaları öldürmek için sulu çözeltide az miktarda serbest iyot salar.5. Fenolikler: Dezenfektanlar, fenol (karbolik asit) türevleridir. Karakteristik bir çam katranı kokusu vardır ve suda süt görünümde çözünür. Fenoller (%5 konsantrasyonda), kılıflı virüsler için bakterisit, tüberküloidal (Mycobacterium tuberculosis öldüren), fungisit ve virütik olarak kabul edilir. Organik materyalin varlığında iyot veya klor içeren dezenfektanlardan daha fazla aktivitelerini korurlar. Kresoller, hekzaklorofen, alkil ve kloro-türevleri ile difeniller, fenolün kendisinden daha aktiftir.6. Kuaterner Amonyum Bileşikleri: Benzalkonyum klorür gibi kuaterner amonyum bileşikleri genellikle kokusuz, renksiz, tahriş edici olmayan ve koku gidericidir. Bileşikler dezenfektan ve bazıları ise deterjan etkisine sahiptir. Bununla birlikte, bazı kuaterner amonyum bileşikleri, bazı sabun kalıntıları varlığında inaktive edilir. Organik malzemenin varlığında antibakteriyel aktiviteleri azalır. Kuaterner amonyum bileşikleri bakterilere karşı etkili ancak mantar ve virüslere karşı bir dereceye kadar etkilidir.7. Oksitleyici Ajanlar: Yaygın oksitleyici maddeler hidrojen peroksit, ozon, perasetik asit ve potasyum permanganattır. Antiseptik olarak kullanılan hidrojen peroksit, cansız nesnelerin dezenfeksiyonunda da etkilidir. Yüksek sıcaklıklarda çalıştırıldığında sporlara etkili olabilir. Perasetik asit etkili sıvı sporisidlerden (sporları öldürücü) biri olup toksik kalıntı bırakmadığı için gıda işleme ekipmanlarının ve tıbbi cihazların dezenfeksiyonunda yaygın olarak kullanılmaktadır. Potasyum permanganat geniş antimikrobiyal özelliklere sahiptir. Dezenfeksiyon için etkili bir algisid (Su yosunlarının yaşamını durdurucu madde) (%0,01) ve virucidtir. (%1). Ancak, >1:10.000 konsantrasyonlarda dokuları tahriş etme eğilimindedir.8. Diğerleri: Etilen oksit, bakteri sporları ve virüsler dahil olmak üzere mikroorganizmalara karşı çok geniş biyosit aktivitesine sahip bir dezenfekte edici ajan olarak geniş bir kullanıma sahiptir. Oldukça yanıcı bir kimyasaldır. Toksik, mutajenik ve kanserojendir. Klorheksidin, yaygın olarak kullanılan dezenfektanlardan biri olan biguanid bir bileşiktir. Çoğu bakteriye karşı etkilidir ve dokuları tahriş etmez. Biguanid'in geniş bir antibakteriyel spektrumu vardır, ancak virüslere karşı etkinliği ile sınırlıdır ve sporisidal, mikobakterisidal veya fungisidal değildir.Dezenfektanların tehlikeleriKimyasal dezenfektanlar, doğru kullanıldıklarında virüsleri ve mikroorganizmaları ortadan kaldırmak için etkili ve güvenli araçlardır. Aksi takdirde, tehlikeli olabilirler. Dezenfektanlar, kullananlar için potansiyel olarak tehlikeli özelliklere sahip olabilirler. Örneğin etilen oksit oldukça yanıcı ve patlayıcıdır. Güçlü oksitleyiciler gibi kimyasal dezenfektanlar, diğer kimyasallarla reaksiyona girerek zehirli gaz ürünlerini üretebilirler. Dezenfektanlar güvenli bir şekilde kullanılmazsa kimyasal dezenfektanların çoğu kullananlar için zararlıdır. Bazı kimyasal dezenfektanlar cildi, gözleri ve solunum sistemini tahriş ederler. Oldukça aşındırıcı dezenfektanlar cilt veya gözlerle temas ettiğinde ciddi hasar verebilir. Havadaki dezenfektanlar kötü havalandırılan alanlarda kullanılırsa solunum problemlerine de neden olmaktadır. Belirli bir kullanım için bir dezenfektan seçerken, kullanıcı kimyasal dezenfektanın tehlikeli özelliklerini dikkate almalıdır. Kullanılan tüm dezenfektanlar için Malzeme Güvenlik Bilgi Formu (MSDS), kimyasallarla çalışacak veya kullanacak tüm kişiler tarafından okunmalı ve anlaşılmalıdır.Kimyasal tehlikelerKimyasal dezenfektanlar kullanıldığında yanıcılık potansiyel tehlikelerden biridir. Alkoller, özellikle alkoller sis olarak püskürterek uygulandığında bir alev, kıvılcım veya herhangi bir ateşleme kaynağının yakınında kullanıldığında tutuşabilecek yanıcı sıvılardır. Etilen oksit, hacim olarak %3 ila %100 arasında bir patlayıcı konsantrasyon aralığına sahip olup oldukça yanıcı ve patlayıcı bir gazdır. Sıvı formalin veya paraformaldehit tarafından üretilen formaldehit gazı, karakteristik keskin bir kokuya sahiptir ve oldukça yanıcıdır. Hava ile patlayıcı karışımlar oluşturur ve patlayıcı konsantrasyonları hacimce %7 ila %73 arasında değişir. Hidrojen peroksit güçlü oksitleyici özelliklere sahiptir ve yanıcı madde üzerine yüksek konsantrasyonlu peroksit çözeltilerinin dökülmesi anında yangına neden olabilir. Sulu çözeltilerdeki sodyum hipoklorit patlayıcı değildir, ancak susuz sodyum hipoklorit patlayıcı bir madde haline gelir. Kalsiyum hipoklorit yanıcı değildir. Bununla birlikte, yanıcı maddelerle oksitleyici görevi görür.Kimyasal dezenfektanların diğer kimyasal maddelerle karıştırılması tehlikeli olabilir. Toksik bir gaz olan klor, örneğin asidik temizleme maddeleri gibi asitlerle karıştırıldığında sodyum hipoklorit çözeltilerinden (ağartma çözeltileri) hızla salınır. Bu gibi durumlarda, kullananlara ölümcül olabilecek yüksek klor konsantrasyonlarına maruz kalabilirler. Kalsiyum hipoklorit suda veya ısıtıldığında kolayca ayrışır, oksijen ve toksik klor salar. Amonyak, aminler veya indirgeyici ajanlarla patlayıcı reaksiyona girebilir. Formaldehit güçlü oksitleyicilerle karıştırıldığında, şiddetli reaksiyonlar meydana gelebilir. Formaldehit çözeltisinin (formalin) potasyum permanganat ile karıştırılması patlamaya neden olabilir.Sağlık için tehlikelerFormaldehit etkili bir dezenfektandır. Toksik ve kanserojen bir kimyasaldır ve göz tahrişine, öksürüğe, nefes darlığına, cilt tahrişine, kronik bronşite ve astımın alevlenmesine neden olabilir. Başka bir kanserojen oluşturmak için klor ile reaksiyona girebilir. Etilen oksit solunması halinde toksiktir. Aynı zamanda cildi, gözleri ve solunum yollarını tahriş edicidir. Etilen oksit sinir sistemine zarar verebilir ve kimyasal aynı zamanda bir kanserojendir. Glutaraldehit, cilt, gözler ve solunum sistemini kuvvetli tahriş edicidir. Kimyasalla temas ciltte hassasiyete neden olarak alerjik kontakt dermatite yol açabilir.Kimyasal maddelere maruz kalmak astımı şiddetlendirebilir. Yüksek hipoklorit konsantrasyonları mukoza zarlarını, gözleri ve cildi tahriş edicidir. Konsantre hidrojen peroksit çözeltisi aşındırıcıdır ve ev içi güçlü peroksit çözeltileri lokal yanıklara, mukoza zarının, gözlerin ve cildin tahriş olmasına neden olabilir. Kuaterner amonyum bileşikleri, kimyasal özelliklere ve konsantrasyona bağlı olarak cilt ve mukoza zarında hafif ila şiddetli tahrişe neden olabilir. İyot çözeltileri ve iyodoforları işleyen çalışanlara alerjik reaksiyonlar meydana gelebilir. Konsantre iyot bileşikleri cildi tahriş edebilir. Fenol dezenfektanları ciddi vakalarda cildin tahriş olmasına, lokal yanıklara, baş ağrısına, kusmaya, ishale ve böbreklerde hasara neden olabilir. Alkol dezenfektanları yaralı cildi tahriş edebilir. Konsantre alkol buharının solunması solunum yollarında tahrişe neden olabilir ve merkezi sinir sistemini etkiler.Dezenfektan Kullanımında Güvenlik ProgramıDezenfektanlarla kullanan veya uğraşan çalışanların sağlık ve güvenliğini sağlamak için dikkatle planlanmış bir kimyasal güvenlik programı şarttır. Bir kimyasal güvenlik programının amacı, işyerindeki kimyasallara maruz kalmanın olumsuz sağlık ve güvenlik etkileri riskini en aza indirgemek için potansiyel tehlikeleri sistematik olarak tanımlamak ve araştırmaktır. Programda, öncelikle dezenfektanların kimyasal tehlikeleri tanımlanmalıdır. Bu tehlikelerden kaynaklanan riskler, çalışma durumları ve ilgili personel dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Daha sonra, riskleri ortadan kaldırmak veya azaltmak için, etkinlikleri düzenli olarak izlenecek ve gözden geçirilecek uygun önleyici ve / veya kontrol önlemleri oluşturulmalıdır. İlgili tehlike bilgileri ve koruyucu önlemler etkilenen tüm çalışanlara iletilmelidir. Kimyasal güvenlik programı, acil durum müdahalelerinin planlanması ve çalışanların eğitimi gibi diğer unsurları da içermelidir.Kimyasal güvenlik programı, etkin bir şekilde uygulanmasını kolaylaştırmak için işyerinin genel güvenlik yönetim sistemine organize edilmeli ve entegre edilmelidir. İşverenler, programın geliştirilmesi, uygulanması ve sürdürülmesi için yeterli insan gücü ve kaynakları kullanmalıdır.Bir kimyasal güvenlik programı aşağıdaki ana unsurları içermelidir:Risk değerlendirmesi: Dezenfektanların kullanımını içeren malzeme ve süreçlerden kaynaklanan potansiyel tehlikeleri belirlemek ve mevcut kontrol önlemlerinin yeterliliğini ve etkinliğini dikkate alarak bunların ilişkili risklerini değerlendirmek,Güvenlik önlemleri: Riskleri ortadan kaldırmak veya kabul edilebilir seviyelere indirmek için önleyici ve / veya kontrol önlemleri almak ve sürdürmek, Acil duruma hazırlık: Acil müdahale için plan ve prosedürler oluşturmak,Tehlike iletişimi: Malzeme ve süreçlerle ilgili güvenlik ve sağlık bilgilerinin yeterli eğitim ve öğretim yoluyla çalışanlara dağıtılması için uygun ve etkili araçların oluşturulması, İzleme ve gözden geçirme: Kabul edilen güvenlik önlemlerinin etkinliğini, yeni gereklilikler veya malzeme veya süreçlerdeki önemli değişiklikler için gerekli olabilecek düzenli gözden geçirme ve revizyon ile izlemek.İşyerinin bireysel durumuna bağlı olarak, işverenler kimyasal güvenlik programına muayene, kaza araştırması ve sağlık gözetimi gibi diğer unsurları dahil etmeyi yararlı olabilir. Sonuç olarak dezenfektan kullanımında bilinçli davranmak ve dezenfektan tipine göre gerekli kullanım prosedürlerine uymak kendi ve çevremizdekilerin sağlığı açısından çok önemlidir.Prof. Dr. Y. Birol SAYGIBeykoz Üniversitesi
https://akdeniztanitim.com/dezenfektanlar-ve-sagliga-etkileriOZON GAZININ ve PLAZMA SİSTEMLERİNİN SU, İÇ ORTAM HAVA ve YÜZEY DEZENFEKSİYONUNDA KULLANIMI
Günümüzde ozon gazı, iç ortam havasının kalitesini arttırmakta kullanılmakta ve insan sağlığını korumaktadır. ABD Gıda ve İlaç Kurumu’nun (Food and Drug Administration, FDA), ozonun su ve gıdalarda kullanımının güvenli olduğunu bildirmesinin ardından, dezenfektan özelliğiyle ozon gazının diğer endüstri alanlarında da kullanımı artmıştır. Korona nın hayatımıza getirdiği en önemli katkılar artık eskiden dikkat etmediğimiz fakat korona ile önem kazanmış olan temizlik ve hijyen kurallarıdır. Oteller insanların para karsılıgı eğlenmek yada ticari amaçlı sehayatlerininde konaklama eğlenme ve yemek hizmeti aldıkları toplu yaşam alanlarındandır. Toplu yaşam alanları olması sebebi ile hijyen konusu oldukça fazla önem arzetmektedir ve hijyen artık otellerde 6. Yıldız olarak öne çıkacaktır. Otellerde odalar havalandırmalar, içme suları ve atıksular havuzlar toplantı salonları spalar spor salonları kafeler restaurantlar barlar lobiler bir bütün olarak hijyene dikkat edilmesi gereken yerlerdir. Hijyende kullanılabilecek metotlar UV, kimyasal metotlar, filtrelemeler, ozon ve plazma metotlarıdır. Bunlardan ozon ve plazma sistemleri diğerlerine göre artısı olan sistemlerdir ve en güçlü dezenfaktantlardandır. En popüler dezenfektan klor ile karşılaştırıldığında dezenfeksiyonda 50 kat daha etkilidir ve etkisinin etkileri 3.000 kat daha hızlı görülebilir.Ozon gazının yaygın olarak kullanılması, diğer dezenfektanlara göre daha güçlü bir etkiye sahip olması ve çözündükten sonra geriye kalıntı bırakmamasından kaynaklanmaktadır. Ozon gazı, yüksek okside edici özelliği ile organik ve inorganik yapılarla tepkimeye girmektedir. İçme sularının dezenfeksiyonu ve istenmeyen tat, koku, rengin giderilmesinde, havanın dezenfeksiyonunda ozonun yüksek oksidasyon gücü rol oynamaktadır. Ozon, mikroorganizmaların hücre duvarını parçalamaktadır. Böylece hastalık yapıcı mikroorganizmalar inaktive edilmektedir. Organik bileşenlerle de girdiği oksidasyon reaksiyonları sonucunda, daha küçük karbonlu bileşenler oluşmaktadır.Hava kalitesi insan sağlığı üzerinde oldukça etkilidir. Bir insanın günde ortalama 13.000–16.000 litre hava soluduğu bildirilmiştir. Bu noktada ozon jeneratörleri, solunan havada süspanse olmuş parçacıkların etkin şekilde temizlenmesini sağlamaktadır. Ozon gazının üretimi için korona deşarj ozon jeneratörleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Korona deşarj ile ozon üretim mekanizması, oksijence zengin gazın elektriksel alandan geçirilmesine dayanmaktadır. Yoğun enerji, bazı oksijen moleküllerinin parçalanmasını, oluşan oksijen atomlarının diğer oksijen molekülleriyle birleşerek üç oksijen atomlu ozon molekülünü oluşturmasını sağlamaktadır. Ozon kullanımındaki en büyük avantaj, ozonun hızlı bozunması, yan ürün üretmemesi ve kısa sürede dezenfeksiyon etkisi oluşturmasıdır. Bu sayede kullanımı tehlike yaratmamakta, güvenle kullanılmaktadır. Korona deşarj sistemleri ile hava temizliği en etkin bir sekilde sağlanmaktadır.
https://akdeniztanitim.com/ozon-gazinin-ve-plazma-sistemlerinin-su-ic-ortam-hava-ve-yuzey-dezenfeksiyonunda-kullanimi-1NÜVE CİHAZLARIYLA COVID 19 MÜCADELESİNE DESTEK SAĞLIYOR
Tüm dünya ile birlikte Türkiye'yi de etkisi altına alan Covid-19 salgını, birçok sektörde çeşitli değişiklik ve uygulamaların yapılmasına neden oldu. Sağlık sektörünün önde gelen tedarikçilerinden biri olan ve ülkemizin köklü yerli üreticisi olarak öne çıkan Nüve, aldığı gerekli önlemlerle üretimine ara vermeden devam ediyor. Nüve ürün yelpazesinde yer alan ve salgın sürecinde pandemi ve araştırma laboratuvarlarında kullanılan Class II Mikrobiyolojik Güvenlik Kabinleri, -41 ve -86 derece Derin Dondurucular, Buharlı Sterilizatörler, Su Banyoları ve Santrifüjler, Türkiye'nin birçok noktasındaki hastaneler, laboratuvarlar ve üniversiteler başta olmak üzere çeşitli kamu ve özel kurumların taleplerini karşılamak üzere Ankara’da üretilerek sevk ediliyor.Nüve bu kritik süreçte üretim yapan yerli bir firma olarak, yetkili devlet kurumlarının genelgelerini ve sanayi sektöründeki iyi uygulamaları sürekli takip ediyor ve çalışanlarının sağlığının korunması için gereken önlemleri etkin bir şekilde alıyor. Çalışma saatlerinin ayarlanması, çalışan servislerinde, ortak kullanım alanlarında ve iş ortamında sosyal mesafenin korunması, tüm personele dezenfektan, günlük maske ve diğer koruyucu kıyafetlerin sağlanması gibi basit ancak etkili önlemler titizlikle uygulanıyor. Nüve, ülkemizin de dahil olduğu bu önemli süreçte toplum sağlığı ve iş sürekliliğinin sağlanması için belirlenen kurallara uymanın önemini düzenli olarak çalışanları ile paylaşıyor. Sosyal mesafe, ortamda temiz hava akışının sağlanması, maske ve eldiven kullanımı ve kullanılan koruyucu ekipmanların nasıl bertaraf edileceğine dair detaylar, belirli aralıklarda üretim alanları ve büro ortamlarında dezenfeksiyon işlemlerinin yapılması, günlük detaylı temizlik ve hijyen kurallarına uyulması vb. konulara çalışanların dikkatleri çekilerek üretimin devamlılığını sağlanıyor.Dünya’nın Covid-19 ile topyekûn mücadele ettiği bu dönemde ülkelerin ihtiyaçlarına karşı yeterlilikleri öne çıkarken, ülkemizde de yerli üretimin önemi bir kez daha vurgulanıyor. Ülkemizin laboratuvar ve sterilizasyon teknolojisi alanında üretim yapan köklü firması Nüve, salgın sürecinde ülke ihtiyaçlarına acilen cevap verebilmek için üretimine aralıksız devam ederek sağlıklı yarınlar için çalışıyor. Bu zorlu süreçte ülkemiz için çalışan tüm sağlık personeline, çalışanlarımıza ve diğer yerli üreticilerimize Nüve’nin şahsında teşekkür ediyoruz.15/04/2020
https://akdeniztanitim.com/nuve-cihazlariyla-covid-19-mucadelesine-destek-sagliyorEPİGENETİK VE KANSER
Gizem Batı Ayaz İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Biyomühendislik Bölümü, İzmir, Türkiye, batigizem@gmail.com Özge Şahin Münster Üniversitesi (WWU), Evrim ve Biyoçeşitlilik Enstitüsü, Münster, Almanya Umur Ayaz İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Biyomühendislik Bölümü, İzmir, Türkiye Sefayi Merve Özdemir İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Biyoteknoloji ve Biyomühendislik Anabilim Dalı, İzmir, Türkiye Özet Kanser, dünya çapında kalp hastalıklarından sonra ölüme en çok yol açan hastalıktır. 2018 yılı verilerine göre, dünyada 185 ülkede, 36 kanser türünün içerisinde olduğu 18 milyon kanser tanısı yapılmış, 9,5 milyon insan ölümü kaydedilmiştir. Bu veriler düşünüldüğünde, kanserle ilgili yapılan çalışmalar büyük önem taşımaktadır. Kanserin evrimsel süreç içerisinde nasıl ortaya çıktığını, geliştiğini, kanser mekanizmalarının nasıl işlediğini anlamak kanser tedavisinde ufuk açıcı olacaktır. Kanser oluşumunda onkogenlerdeki ya da tümör baskılayıcı genlerdeki fonksiyonel değişikliklerle birlikte, epigenetik mekanizmaların varlığı kanseri karmaşık bir hastalık haline getirmektedir. DNA metilasyonu, histon modifikasyonu, kodlama yapmayan RNA’lar, çevresel koşulların etkisiyle ortaya çıkan kanserle ilgili epigenetik düzenlemelerdendir. 1889 yılında Stephan Paget tarafından ortaya konan “seed and soil” hipotezi, kanser metastazının rastgele gerçekleşmediğini ve doku/organ mikroçevresinin önemini göstermiştir. Kanserin evriminde tek hücreliden çok hücreli organizmaya geçen süreç içerisinde evrim teorisinin mekanizmalarının işlediğini görmek ve bu çerçevede kanser çalışmalarını yürütmek önem taşımaktadır. Son yıllarda, epigenetik mekanizmalardan olan hücrelerdeki RNA aracılı interferans sistemi üzerine yapılan çalışmalar, insandaki kanser oluşumunun bilinen tüm özelliklerini açıklama potansiyeline sahiptir. DNA’nın bu kendiliğinden modifikasyonları, kanserin gelişiminin diyalektik bir süreç olduğunu gösteren güçlü kanıtlar sunmaktadır. Araştırmanın orijinal metni için: Bilim ve Aydınlanma Akademisi20/04/2020
https://akdeniztanitim.com/epigenetik-ve-kanserGE HEALTHCARE LIFE SCIENCES 1 Nisan 2020 itibariyle çalışmalarına Danaher Corporation’ın Yaşam Bilimleri platformu altında Cytiva adı ile devam ediyor!
40 ülkede 6.800'den fazla çalışanı ve operasyonu bulunmakta olan firma bu heyecan verici değişikliğin günlük olarak çalışmaya alıştığınız ekip ve mevcut ürünler üzerinde hiçbir etkisi olmadığını belirtiyor, ve böylece alıştığınız desteği ve inovatif ürünleri kesintisiz sağlamayı temin ediyor. Cytiva uzmanları ve portföyünde bulunan ÄKTA, Amersham, Biacore, FlexFactory, HyClone, MabSelect, Sefia, Whatman, Xcellerex ve Xuri gibi tanınmış teknolojileri ile günümüz biyoteknoloji endüstrisini şekillendirmede önemli atılımlar sağlamıştır. 2019'da Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi tarafından onaylanan biyolojik tedavilerin yüzde 75'inden fazlası Cytiva’nın üretim teknolojilerine dayanmaktadır. Buna ek olarak, Cytiva, 2012'de CAR-T tedavisinin ilk başarılı pediatrik denemesinden bu yana hücre ve gen terapileri alanına da katkıda bulunmaktadır. Kişiselleştirilmiş ve gelişmiş biyolojik terapilere yönelik küresel talebin her geçen gün artması sebebiyle sektörde büyümeyi, üretkenliği ve inovasyonu hızlandırmak Cytiva'nın en önemli odak alanlarıdır. Daha fazla bilgi için www.cytiva.com web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
https://akdeniztanitim.com/ge-healthcare-life-sciences-1-nisan-2020-itibariyle-calismalarina-danaher-corporationin-yasam-bilimleri-platformu-altinda-cytiva-adi-ile-devam-ediyorOZON GAZININ ve PLAZMA SİSTEMLERİNİN SU, İÇ ORTAM HAVA ve YÜZEY DEZENFEKSİYONUNDA KULLANIMI
Günümüzde ozon gazı, iç ortam havasının kalitesini arttırmakta kullanılmakta ve insan sağlığını korumaktadır. ABD Gıda ve İlaç Kurumu’nun (Food and Drug Administration, FDA), ozonun su ve gıdalarda kullanımının güvenli olduğunu bildirmesinin ardından, dezenfektan özelliğiyle ozon gazının diğer endüstri alanlarında da kullanımı artmıştır. Korona nın hayatımıza getirdiği en önemli katkılar artık eskiden dikkat etmediğimiz fakat korona ile önem kazanmış olan temizlik ve hijyen kurallarıdır. Oteller insanların para karsılıgı eğlenmek yada ticari amaçlı sehayatlerininde konaklama eğlenme ve yemek hizmeti aldıkları toplu yaşam alanlarındandır. Toplu yaşam alanları olması sebebi ile hijyen konusu oldukça fazla önem arzetmektedir ve hijyen artık otellerde 6. Yıldız olarak öne çıkacaktır. Otellerde odalar havalandırmalar, içme suları ve atıksular havuzlar toplantı salonları spalar spor salonları kafeler restaurantlar barlar lobiler bir bütün olarak hijyene dikkat edilmesi gereken yerlerdir. Hijyende kullanılabilecek metotlar UV, kimyasal metotlar, filtrelemeler, ozon ve plazma metotlarıdır. Bunlardan ozon ve plazma sistemleri diğerlerine göre artısı olan sistemlerdir ve en güçlü dezenfaktantlardandır. En popüler dezenfektan klor ile karşılaştırıldığında dezenfeksiyonda 50 kat daha etkilidir ve etkisinin etkileri 3.000 kat daha hızlı görülebilir.Ozon gazının yaygın olarak kullanılması, diğer dezenfektanlara göre daha güçlü bir etkiye sahip olması ve çözündükten sonra geriye kalıntı bırakmamasından kaynaklanmaktadır. Ozon gazı, yüksek okside edici özelliği ile organik ve inorganik yapılarla tepkimeye girmektedir. İçme sularının dezenfeksiyonu ve istenmeyen tat, koku, rengin giderilmesinde, havanın dezenfeksiyonunda ozonun yüksek oksidasyon gücü rol oynamaktadır. Ozon, mikroorganizmaların hücre duvarını parçalamaktadır. Böylece hastalık yapıcı mikroorganizmalar inaktive edilmektedir. Organik bileşenlerle de girdiği oksidasyon reaksiyonları sonucunda, daha küçük karbonlu bileşenler oluşmaktadır.Hava kalitesi insan sağlığı üzerinde oldukça etkilidir. Bir insanın günde ortalama 13.000–16.000 litre hava soluduğu bildirilmiştir. Bu noktada ozon jeneratörleri, solunan havada süspanse olmuş parçacıkların etkin şekilde temizlenmesini sağlamaktadır. Ozon gazının üretimi için korona deşarj ozon jeneratörleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Korona deşarj ile ozon üretim mekanizması, oksijence zengin gazın elektriksel alandan geçirilmesine dayanmaktadır. Yoğun enerji, bazı oksijen moleküllerinin parçalanmasını, oluşan oksijen atomlarının diğer oksijen molekülleriyle birleşerek üç oksijen atomlu ozon molekülünü oluşturmasını sağlamaktadır. Ozon kullanımındaki en büyük avantaj, ozonun hızlı bozunması, yan ürün üretmemesi ve kısa sürede dezenfeksiyon etkisi oluşturmasıdır. Bu sayede kullanımı tehlike yaratmamakta, güvenle kullanılmaktadır. Korona deşarj sistemleri ile hava temizliği en etkin bir sekilde sağlanmaktadır.Burcu Ataman, Lutfi OksuzPlazma Uygulama Enerji Üretimi Ltd ŞtiSüleyman Demirel Universitesi Teknopark Ispartawww.plazmatek.com
https://akdeniztanitim.com/ozon-gazinin-ve-plazma-sistemlerinin-su-ic-ortam-hava-ve-yuzey-dezenfeksiyonunda-kullanimiSAĞLIKLI İÇ ORTAM İÇİN VE COVID-19 ETKİSİNİN AZALTILMASINDA NEMLENDİRMENİN ETKİSİ
Sağlıklı seviyedeki nemlendirme, COVID-19 (SARS Cov-2) ve H1N1 (İnfluenza A) gibi solunum sistemimizi enfekte eden virüslerin yayılmasını azaltmaya yardımcı olabilir. Hastaneler, klinikler, bakım evleri, okullar ve ofisler başta olmak üzere, tüm binalarda optimum nem seviyelerinin uygulanması büyük fayda sağlayacaktır. Dünya Sağlık Örgütü COVID-19'un bulaşmasını azaltmak için farmasötik olmayan çözümler çağrısında bulundu; nem kontrolü çalışan personeli, hastaları, sakinleri, öğretmenleri ve öğrencileri virüsün etkisinden korumanın güvenli, verimli ve kolay bir yoludur.Bir mahal havasında bulunan çok fazla nemin de küf ve mantar oluşması gibi sorunlara neden olabileceği iyi bilinmektedir. Hassas kontrollü nemlendirmenin tüm iç mekan ortamlarına sağlayabilecek faydalarını anlamak çok önemlidir.1986'da yapılan önemli bir arşatırmaya göre, insan sağlığı risklerini en aza indirmek için en uygun koşulların normal oda sıcaklıklarında % 40-60 bağıl nem (RH) arasında meydana geldiğini göstermiştir. Bu çalışma bugün hala HVAC uzmanları tarafından referans Kabul edilmekte ve Amerikan Isıtma, Soğutma ve Klima Mühendisleri Derneği (ASHRAE) tarafından belirlenen sağlıklı binlar için standartların temelini oluşturmaktadır. Bağıl nemin % 40-60 aralığında tutulması, çevrede bulunan virüslerin, bakterilerin ve alerjenlerin etkisini azaltırken cildin kuruluğunu ve göz tahrişini de önler.Binalarda RH'nin% 40 - 60 RH aralığında kontrol edilmesi virüslerin ve bakterilerin havadaki ve yüzeyler üzerindeki etkisini azaltmakla kalmaz, aynı zamanda vücudumuzun hastalıklara karşı bariyerlerini de korur . Doğal antiviral savunmamız olan solunum sistemimizdeki hava yollarının kendini temizleme mekanizmasına yardımcı olur ve özellikle akciğerlerimizde uygun doku onarımı sağlar.Nem seviyesinin COVID-19 gibi virüslerin yayılmasını azaltmakta nasıl bir etkisi vardır? 3 önemli faktör vardır :* Havada kalma ve dağılmaDüşük nem seviyesi , damlacık boyutunu küçülterek virüsün havada daha uzun kalmasına ve daha kolay yayılmasına olanak sağlar. Su kaybı (kuruma) nedeniyle düşük damlacık ağırlığı, virüsün yere düşmesine engel olur ve yüzey temizleme / hijyen kontrol yöntemleri ile temizlenmesini önler. Havada asılı kalma süresi 36 ile 72 saat kadar olabilir ve bu süre virüsün daha çok yayılması için önemli süredir. Buna ilave olarak, düşük nem ve düşük damlacık ağırlığı virüslerin bir yüzeyden tekrardan havaya karışmasına neden olabilir.* BulaşmaDüşük ortam neminin neden olduğu küçük damlacık büyüklüğü, daha az etkili biyolojik tepkinin yer aldığı akciğerlere daha derin nüfuz etmesini sağlar, Cilia’nın (Üst ve alt solunum sistemini kaplayan hücrelerin üzerinde olan tüycükler) fonksiyonunun azalması ve mukusta azalma, düşük nem koşullarında önemli boyutlarada olur. * Virüslerin AktivitesiDüşük nem seviyeleri, aerosolün tuz içeriğine etki eder, bu da uzun süreli viral aktiviteye izin verir ancak daha yüksek RH virüslerin aktivitesini azaltır. Bunlara ek olarak, daha yüksek nem seviyeleri hastanın hücresel iyileşmesini artırır. Nemin, bağışıklık sistmemizi korumada ve COVID-19 gibi hastalıklarla mücadele etme konusunda da etkili rolü vardır.İç ortamımızı daha sağlıklı hale getirmek için bu bilgileri nasıl uygulayabiliriz? Büyük binalarda HVAC sistemine endüstriyel bir nemlendirici eklemek, bağıl nem seviyesini önerilen aralıkta kalmasını sağlamanın en iyi yoludur, bu da hastalık yayılımını ve konfor rahatsızlığını azaltacaktır. Bu yaklaşım, sağlık tesisleri, okullar, ofisler, bakım evleri ve yaşam tesisleri de dahil olmak üzere tüm binalarda uygulanabilir.Rochester, Minnesota'daki Mayo Clinic bu uygulamayı okul öncesi sınıflarda test etti. Araştırmacılar, sınıfların bağıl nemini% 40-60'a yükseltmenin influenza'nın sınıftaki yüzeylerde veya havada aerosoller olarak hayatta kalma kapasitesini azaltıp azaltmayacağını belirlemek istedi. İki sınıfa Endüstriyel nemlendirici koyarken diğer iki sınıfa nemlendirici koymadılar ve sınıflar arası testler yaptılar. Bu çalışma sounucunda nemlendirilmiş odalarda ;İnfluenza A içeren hava örneklerinin yüzdesinde önemli bir düşüş görüldü.İnfluenza A içeren yüzey örneklerinin yüzdesinde düşüş gözlemlendi.İnfluenza A'ya sahip numunelerde daha az “canlı” virüs ve daha az bulaşma görüldü.Daha az sayıda grip vakası raporlandı.Viral salgınlar, sağlık ve sıhhat için tehlike oluşturmanın yanı sıra başka şekillerde de zararlıdır. Kuru kış aylarında, genellikle solunum yolu hastalıkları nedeniyle öğrenci devamsızlıkları artar. Kronik devamsızlık veya bir yıl içinde % 10 devamsızlık, öğrenci başarısının düşmesine neden olur. Virüsler öğrenciler arasında yayıldığında, ebeveynler ve öğretmenler de hastalanabilir ve rapor alabilirler. Çok fazla nöbetçi öğretmenlerle ders işlemek ise ders planlarını olumsuz etkileyebilir ve ekstra maliyet gerektirir. Grip aynı zamanda işverenleri ve işletmeleri etkilemektedir. ABD’de yıllık olarak 16,3 milyar dolar kazanç kaybına neden olmakta ve hastane yatışları, poliklinik ziyaretleri yaklaşık 10,4 milyar dolarlık doğrudan maliyete neden olmaktadır.Viral solunum yolu enfeksiyonlarına ek olarak, sağlıklı nem seviyesi hastane ve klinik bakım ortamlarında Hastaneden bulaşan enfeksiyonlar, Pnömoni, Zatürre, Nosocomial, MRSA veya ilaca dirençli Staphylococcus aureus mikrobu vb . üzerinde de rolü vardır. Bu HAI virüslerinin hastanede bulunması, bakım maliyeti açısından hastaneye büyük bir yük getirmektedir. Bu hastalıklar hastanın hastanede kaldığı süre içinde bulaştıysa, tedavi maliyetinden hastane direkt olarak sorumlu tutulur. Bu nedenle, nemlendirme sisteminin yatırım ve işletme maliyetlerinin yanı sıra hastaneden bulaşma ihtimali olan enfeksiyonların getireceği gereksiz maliyetleri de göz önünde bulundurmalıyız. Bu maliyetleri düşündüğümüzde, nemlendirme sisteminin kendini amorti etme süresi daha kısa olacaktır.Bağıl nemin sağlıklı bir seviyede olmasını sağlamanın ilk adımı, özellikle COVID-19 vakaları (veya asemptomatik vakaların mevcut olabileceği alanlar) bir tesisin COVID-19'a karşı optimizasyon yapıp yapmadığını hızlı bir şekilde belirlemek higrostat ile RH ölçümü almaktır. Çoğu sağlık tesisinde nemlendirme sistemi mevcuttur, ancak nemlendirici cihazların bakımlarının yapılmaması, kapatılmış olması veya nemlendirme seviyelerinin düşürülmüş olması yüzünden çalışmayabilir.% 45 Bağıl Nem hedefi genellikle kolayca elde edililebilir ve olumlu faydalar sağladığı kabul edilir. Daha düşük RH seviyeleri görüyorsanız, cihazın çalışıp çalışmadığını görmek için ekipmanı kontrol edin, gerekirse ayar noktasını ayarlayın / yükseltin. Örneğin, mevcut nemlendirme ekipmanı ile neler yapabileceğinizi değerlendirin. Nemlendiriciler genel olarak istenen maksimum nemlendirme için tasarlanmıştır. Orijinal tasarımınızdan bir yılda ne kadar % 45 Bağıl Nem değerine ulaştığınıza bakın ve geçmiş kayıtlardan potansiyel nemlendirme seviyelerini belirlemek için geriye dönük nemlendirme taleplerini gözden geçirin. Şekil 2, farklı RH seviyelerindeki dizaynlarda % 40 bağıl nemdeki saat yüzdesini göstermektedir.Nemlendirme sistemi olmayan veya yenilenmesi gereken binalarda, örneğin okullar, yaşam tesisleri veya ofis binaları , nemlendirme sistemi duvara hızlı bir şekilde monte edilebilir ve odalara hemen nem eklemeye başlayabilir. Daha büyük nemlendirme sistemleri bir tesisin HVAC sistemine (Şekil 3), mekanik odaya (Şekil 4) veya çatıya (Şekil 5) koyulabilir ve tüm binayı nemlendirebilir. Endüstriyel nemlendirme sistemleri, çok düşük ve çok yüksek olmayan uygun seviyeleri korumak için ihtiyacınız olan kontrolü sağlar. Bir sistemi çalıştırmak için güç kaynağı, su ve drenaj hattı yeterlidir. Mühendisler ve yükleniciler, uygulamaya bağlı olarak sistem tasarımı, uygun kapasite ve tipteki ekipmanı belirlerlerMak. Müh. Hüseyin ŞahinoğluHAVAK A.Ş.10.06.2020
https://akdeniztanitim.com/saglikli-ic-ortam-icin-ve-covid-19-etkisinin-azaltilmasinda-nemlendirmenin-etkisiSALGIN DÖNEMİNDE UÇAKLA SEYAHAT ETMEK NE KADAR GÜVENLİ?
Covid 19’un etkilediği en önemli konulardan biri de uçak ile seyahat özgürlüğümüzün kısıtlanması oldu. Hepimizin kafasında ‘’uçağa bindiğimizde kabin içinde bir Covid 19 hastası veya taşıyıcısı varsa hastalığın buluşmasından nasıl korunacağız’’ sorusu oluştu. Diğer ulaşım araçlarına göre uçaklarda daha etkili ve güvenli bir havalandırma sistemi olduğunu öğrendiğimde bir rahatlama hissetim. Ama yine de temizoda havalandırma sistemi validasyonu ile ilgili biri olarak irdelenecek birçok konu olduğunu da gördüm. Bu yazımda kısaca ve genel olarak bu konuları sizlerle paylaşmak istedim. Masmavi bir gökyüzünde, rahat koltuğumuza oturmuş, pamuk tarlası görünümündeki bulutların üzerinde, çayımızı içerken, uçuşun keyfini çıkarıyorduk. Dış ortam şartlarını hiç düşündük mü? Sıcaklık; eksi 56 derece, basınç ise insan vücudunun kolay dayanamayacağı kadar düşük bir oranda. Peki biz kendimizi nasıl bu kadar rahat hissediyoruz? Bu yüksek irtifada basınç, sıcaklık ve oksijen yoğunluğunun düşük olması canlı sağlığı açısından olumsuz bir durum oluşturur. Bunu engellemek için uçak motorundan alınan basınçlı ve sıcak hava, iklimlendirme paketlerinden geçirilerek kabinin içine verilir ve kabinin basınçlanmasını (bu işleme 1940’larda başlanmıştır) sağlar. Uçak kabinini sızdırmaz bir oda gibi düşünürsek, basınçlandırma yapmak hem yüksek irtifa hem de yetersiz oksijen problemlerini çözer. Sizlere bu yazıyı hazırlarken faydalandığım makalede Boeing 737 uçak tipinden faydalanılmıştır. Uçaklardaki iklimlendirme sistemi temel olarak soğutma, ısıtma, basınçlandırma, sıcaklık kontrol ve dağıtım ünitelerinden oluşur. Koşullandırılmış havanın dağıtımı kokpit ve kabin olmak üzere ikiye ayrılır ve her ikisi birbirinden bağımsızdır. Burada dolaşan hava ayrıca elektronik bölümü ve kargo kısımlarına da gider. Dağıtım sisteminin bir alt kısmı da bizi çok ilgilendiren kabin içi havasının tekrar dolaşım (re-sirkülasyon) sistemidir. Nasıl temizodalarda tasarruf amaçlı tekrar dolaşım havası kullanıyorsak, bu havayı *HEPA/ULPA filtrelerden geçiriyorsak ve taze hava ile belli oranda karıştırıyorsak, uçaklarda da motordan alınan besleme (taze) havasını azaltarak ve tekrar dolaşım havasını arttırarak yakıt tasarrufu sağlanmaktadır. Emilen hava, hava fanlarıyla HEPA/ULPA filtrelerden geçirilerek karışım manifolduna alınır ve belli oranda taze havayla karışır. Tekrar dolaşım havasının, içerdiği canlı/cansız partiküllerden temizlenmesi yüksek etkinlikte (%99,99... oranında 0.3 -0.5 mikron boyutunda) partikül tutucu HEPA/ULPA filtreler yoluyla gerçekleşir. Bu filtreler ön kargo bölümünün arka duvarında bulunur ve tekrar dolaşım havasının girdiği ilk noktadadır. Uçaklarda kabin içi havası ile ilgili bilgileri kısaca özetledikten sonra, kabin içindeki hava kalitesini yükselten bu filtreler ve kabin içi havasının tekrar dolaşımı hakkında mutlaka düşünülmesi gereken önemli konuları dile getirmeye çalışacağım: Doğal olarak her filtre gibi bu filtreler de dolar, tıkanır ve yenisiyle değiştirilmesi gerekir. Boeing 737’de bu değişim süresi 5000 uçuş saatidir, yaklaşık 1-1,5 yıla denk gelir. Acaba verilen bu süre birçok değişkenlik (daha sık uçuş, taşınan yolcu sayısı, ortam tozu ve kirliliği vb.) göz önüne alındığında yetersiz kalabilir mi? Örneğin, temizoda kullanıcıları olarak bizler, bu filtre değişim süresini bahsettiğim değişkenliklere rağmen daha net belirleyebiliyoruz. Bunun için sürekli filtrenin ön ve arka tarafındaki basınç farkını ölçerek, filtre üreticisinin belirttiği tıkanıklık basıncına göre kendimize bir filtre değişim basınç değeri saptıyoruz ve bu değere yaklaştığımızda filtreyi değiştiriyoruz Not: Filtreleri değiştirirken, filtrelerin havadaki mikrobiyal kontaminasyonu tuttuğu ve değiştirme sırasında bu işlemi yapan teknik personele zarar verebileceği düşünülerek güvenli değişim (safe change) yöntemleri düşünülmelidir. Diğer bir konu ise HEPA/ULPA filtrelerin, çok hassas malzemelerden (kağıt, alüminyum) yapılması nedeniyle üretim, depolama, taşıma, montaj sırasında çok kolay hasar görebilmesi ve işlevini yitirebilmesidir. Bu açıdan kabine filtre takılmadan önce, takıldıktan sonra ve belirli bir sıklıkta sızıntı (integrity) testi yapılarak filtre bütünlüğünün uygunluğu test edilmelidir. Kabin içi hava kalitesi dendiğinde akla gelen diğer önemli konuda yolcu başına düşen oksijen miktarıdır. Günümüzde bu konuyla ilgili bir standart geliştirilmemiştir. Böylece hava yolu şirketleri de maliyeti azaltmak için bu konuyu fazla irdelemezler. Bugün uçaklarda %50’ye yakın tekrar dolaşım havası kullanılmaktadır. Enerji ve maliyet açısından tekrar dolaşım hava miktarının arttırılması bazı sağlık risklerini de ortaya çıkarmıştır. Covid 19 salgını bu riskleri tekrar gündeme getirmiştir. 1970’lerde yolcu başına 0,42 m3/dk olan dış hava miktar, günümüzde 0,17 m3/dk’ya düşürülmüştür. ASHRAE (American Society of Heating Refrigerating and Air –conditioning Engineers) tarafından belirlenen standarta göre bu miktar 0.42 m3/dk olmalıdır. Kabin havalandırma sistemi tasarımı bir koltuk sırasına gönderilen havanın yine o koltuk sırasından alınarak kabinden atılmasını sağlayacak ve riski azaltacak şekilde yapılır. Ama bir yolcuda enfeksiyon varsa hava yoluyla diğer yolculara bulaşabilir. Bu nedenle yolcu başına düşen taze hava miktarı ne kadar fazlaysa risk o kadar azalır. Sonuç 1940’larda kabin basınçlandırılması ile başlayan iklimlendirme sistemleri, günümüze kadar sürekli geliştirilmiştir. Fakat ne yazık ki yolcu ve mürettebattan hava kalitesiyle ilgili şikayet ve rahatsızlık bilgileri alındığı halde bu bilgiler düzenli bir kaynakta derlenmediği için kabin içi hava kalitesi ve sağlık riskleri arasında net bir bağlantı kurmak zordur. Bu açıdan temizoda kullanıcıları olan bizlerin yaptığı ölçümler (basınç farkı, sıcaklık, rutubet, mikrobiyal yük, HEPA/ULPA filtre tıkanıklık ve sızdırmazlık ölçümleri vb) düzenli olarak kabin içi havası içinde yapılırsa ve bu sonuçlar bir havuzda toplanırsa, yolcu ve mürettebat için daha sağlıklı bir kabin ortamı sağlayacak şekilde öneri ve yenilikler yapılabilir ve Covid 19 gibi salgınlarda uçak yolculuğunu daha güvenilir ve tercih edilebilir hale getirebilir.Dilek SunarI.C.C.E. İstanbul Validasyon ve Eğitim Tic. Ltd. Şti. Kaynakça: Arslan, B., Karakoç, T.H., Yörü, Y., Altuntaş Ö. ‘’Uçak ve iklimlendirme sistemleri ve iç hava kalitesi üzerine etkisi’’, Mühendis ve Makina Cilt 51 Sayı 697
https://akdeniztanitim.com/salgin-doneminde-ucakla-seyahat-etmek-ne-kadar-guvenli